Herkes kendi kabuğundan su taşırsa… 2016-04-20 09:09:35 İSTANBUL (DİHA) - Toz Bezi filminden aldığı ödülünü Şırnaklı annelere ve tutuklu akademisyenlere adayan yönetmen Ahu Öztürk, savaşın Batı'ya doğru da geldiğini belirterek, "Yanı başımızda bir savaş yaşanıyor ve biz uzaktan bakıyoruz. Herkes kendi kabuğundan bir su taşırsa ancak bir şeyler olabilir. Ses çıkarırsak, kopmazsak yapabileceğimiz şeyler var. Biraz ona dikkat çekmek istedim. Tepemize bombalar yağmadan önce ne yapabilirizi düşünmek gerekiyor" diyor. Ahu Öztürk'ü, yönetmenliğini yaptığı ve 2 ev işçisi kadının zorluklara karşı yaşam mücadelesini anlattığı Toz Bezi filmiyle 35'inci İstanbul Film Festivali'nde En İyi Yönetmen kategorisinde ödülünü aldığı sırada yaptığı konuşma ile tanıdık. Aldığı ödülünü, Şırnaklı annelere ve tutuklu akademisyen Meral Camcı'ya adayan Öztürk, "Ben ödülü, Şırnak'ta çocuklarının ölüsünü buzdolabında saklayan annelerden, yurtdışında çocuğuyla vedalaşıp burada tekrar cezaevine gelen sevgili Meral Camcı'ya uzanan o yol adına alıyorum. Savaşlar, kadınları ve önce çocukları vuracaksa, barışı da kadınlar kuracak" demişti. Ödül töreninde yaptığı konuşması ve çektiği Toz Bezi filmiyle de çok konuşuldu Öztürk. Filminde, kadın, ev işçisi, Kürt ve metropolde yaşamanın zorluklarına dikkat çeken Öztürk, aynı zamanda orta sınıfa da göndermelerde bulunuyor. Başroldeki Nesrin ve Hatun adlı ev işçisi kadınların yaşamlarından yola çıkılarak izleyiciye sunulan film, Öztürk'ün kendi deyimiyle, "ev işçilerine işçi olduklarını görünür kılmak" amacını taşıyor. Bir kadın akrabalarının "Biz Çerkes'iz" sözleri üzerine, "Kürt ve Çerkes" olmayı sorgulamasının ardından Toz Bezi'ni yazmaya karar veren Öztürk, filmi de ev işçisi teyzesinin hayatından etkilenerek çektiğini söylüyor. 'Kadınlar birbirleriyle dayanışarak zorlukları aşar' Filminde, 1980'lerde Türkiye metropollerine göç etmek zorunda bırakılan ve inşaatçılık, ev işçiliği gibi günlük işlerle yaşamlarını sürdürmek zorunda kalan Kürtleri ve onları inkar etmeyip de hor gören orta sınıfı işleyen Öztürk, kendi gözlemediklerini filmine yansıttığını söylüyor. Öztürk, "Bir tür hor görmeyi hep gözlemledim, hatta bununla ilgili çalışmalar da yaptım. Yani 90'lar sonrası süreçte orta sınıfın Kürde bakışı inkar eden, yok sayan bakış değil ancak hor görme bakışı. Filmde de bu Ayten Hanım karakteri üzerinde bu gelişti. Evet Kürt var, ancak iyi biri Kürt diye yakışmaz. Filmde aynı zamanda orta sınıfın Kürt'e bakışına da gönderme yapmak istedim" diyor. Kadınların birbirleriyle dayanışarak, zorlukları aşacağını düşünen biri olduğunu ve filminde de bunu yansıtmaya çalıştığını dile getiren Öztürk, kadın dayanışmasının önemini kendi hayatında da gördüğünü belirtiyor. 'Ev işçisinin hem ev içindeki hem de ev dışındaki emeği görülmez' Filmine konu ettiği ev işçisi kadınların işçi sayılmadığını dile getiren Öztürk, şunları söylüyor: "Ev işçisi kadınlar, işçi olarak görülmediği için karşılığı olan ücret, sigorta ve ailesine olan katkısı da görünmez. Hem ev içindeki hem de ev dışındaki emeği görülmez. O alan o yüzden hukuksal olarak bir tanımı yok. Ev işçisi kadın saat kaçta gidecek, kaçta gelecek, nereleri temizlemesi gerekir, mesaisi ne zaman biter? Ve bunun karşılığında sabit ücreti nedir?, sigortası var mıdır, izin hakkı ne kadardır? gibi bir sürü belirsizliğin içinde bir tür ablalık-patronluk arasında da garip bir ilişki de zemin hattını ve oradaki sömürüyü saklayan bir alan var. Bu yüzden onların dertleri ilk önce bununla ilgili mücadele. Kendilerini ev işçisi olarak görmesi ve bunun mücadelesi içine girmesidir." 'Herkes kendi kabuğundan bir su taşırsa ancak bir şeyler olabilir' Öztürk, ödülünü neden tutuklu akademisyen Meral Camcı ve Şırnaklı annelere adadığını ise şu sözlerle açıklıyor: "Meral Camcı'nın cezaevine gelme sürecinde kurduğu cümle beni çok etkiledi. Camcı, yurtdışından gelme gerekçesini, 'İnsan kalmanın yoluydu bu benim için' sözleriyle açıkladı. Böyle hakikatten. Yanı başımızda bir savaş yaşanıyor ve biz uzaktan bakıyoruz. Ve buna ilişkin bizim yapacak neyimiz var. Herkes kendi kabuğundan bir su taşırsa ancak bir şeyler olabilir. Ses çıkarırsak, kopmazsak yapabileceğimiz şeyler var. Biraz ona dikkat çekmek istedim." 'Barışı kadınlar getirecek' Barışı kadınların getireceğine inandığını dile getiren Öztürk, "Sınır hatlarına da hep kadınlar gidiyor. Kadınlardır, Barış Anneleri ve Cumartesi Anneleri olanlar. Tabi ki barışı getirecek kadınlar. Erkekler kırar, yıkar bozar. Ama kadın yapar, kurar, eder. O yüzden barışın kurulacak bir şey olduğuna inanıyorum. Anneannemin bir lafı vardı. ' İnsanın vücudundan neresi kesilirse canı orada atar' diye. Bizim hayatımızda Kürtler de dahil olmak üzere bizim hayatımızda ne zaman bu savaş tehdit haline gelirse o zaman hissedebileceğimiz bir şey var. Yani, şu anda Batı da bu savaşı hisseder halde. Çünkü, insanlar dışarı çıkmak istemiyor, bombadan korkuyor. İstanbul'da trafik seyreldi. Evet savaş buraya doğru geliyor. Tepemize bombalar yağmadan önce ne yapılabiliri düşünmek gerekiyor" diye konuştu. Ahu Öztürk kimdir? Aslen Karslı olan Ahu Öztürk, 1976 yılında İstanbul'da doğdu. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nden mezun olan Öztürk, 2002'de Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Sinema-Tv bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamladı. Yüksek Lisans öncesi bir süre Mezopotamya Kültür Merkezi'nde (MKM) de çalışan Öztürk, bu sırada belgesel ve çeşitli proje çalışmalarında yer aldı. 2010 yılında "Açık Yara" adlı kısa film çekti ve bu kısa filmi, Ankara Sinemacılar Derneği tarafından ödüle layık görüldü. İlk uzun metraj filmi olan ve ev işçisi iki kadının yaşam mücadelesini anlatan Toz Bezi'nin yönetmenliğini yapan Öztürk, bu filmle, 11-21 Şubat tarihleri arasında gerçekleştirilen 66. Berlin Film Festivali Forum Bölümü'ne seçildi. Öztürk, ayrıca, Toz Bezi filmiyle 35'ncisi düzenlenen İstanbul Film Festivali Ödülleri Ulusal Yarışma kategorisinde En İyi Film dalında Altın Lale Ödülü'ne layık görüldü. (za/ns)