DİHA - Dicle Haber Ajansı

Çalışma Yaşamı

15-16 Haziran Direnişi: Üreten biz yöneten de biz olacağız

 
14 Haziran
11:37 2016

CİHAN BAŞAKÇIOĞLU

İZMİR (DİHA)
- İstanbul merkezli başlayıp birçok kentte yayılan 15-16 Haziran büyük işçi direnişi, 46 yaşına girdi. Tarihten günümüze bir özyönetim birikimi olan ve "Üreten biz yöneten de biz olacağız" şiarıyla gerçekleştirilen direnişler, bugün de işçi sınıfının mücadelesine ışık tutuyor.

Devlet eliyle sendikal bürokrasinin güçlendirilmesine karşı işçiler için bir serhildan halini alan 15-16 Haziran Direnişi'nin 46'ncı yıldönümü. 1970 yılında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Adalet Partili (AP) milletvekilleri, 274 sayılı Sendikalar Kanunu ile 275 sayılı Grev ve Lokavt Kanunu'nda değişiklik yapılması için ayrı ayrı taslak hazırlamasıyla "Güçlü sendikacılık yaratılması" iddiasıyla asıl amacı sendikal örgütlenmenin ve grev hakkının kısıtlaması olan yasa değişikliğini gündeme getirmişti. Daha sonra birleştirilen iki ayrı taslak Meclis'te yapılan görüşmelerde, 4 ret oyuna karşılık 230 oyla yasa kabul edilirken, İstanbul'da DİSK üyesi işçiler ise tasarının Meclis'te kabul edilmesinden 4 gün sonra 15 Haziran 1970 günü protesto eylemleri başlamıştı.

İşçilerin işyerlerinde örgütlediği Anayasal Direniş Komiteleri ile birlikte ilk gün 70 bin işçi, ilk önce fabrikalarına girip çalışmadan beklerken, daha sonra fabrika dışına çıkarak yürüyüşe geçen işçilerin eylemi neredeyse tüm Türkiye kentlerine yayıldı. 16 Haziran günü 150 bin işçi sokaklardayken, sıkıyönetim ilan etmek zorunda kalan devlet, direnişi bastırmak amacıyla 21 DİSK yöneticisini gözaltına alarak, 5 binin üzerinde işçi önderini işten çıkardı. Yaşananlarla birlikte Meclis'te kabul edilen tasarı 16 Haziran'da Cumhuriyet Senatosu'nda gündeme gelirken, Cumhurbaşkanı tarafından da kabul edilen tasarı ile ilgili iki ay sonra Anayasa Mahkemesi'ne başvuruda bulunuldu. Mahkeme 8-9 Şubat 1971 tarihinde aldığı kararla yasayı iptal etse de sendikal yasalardaki işçilerin grev silahını ve haklarını ellerinden alan değişiklikler 12 Eylül 1980 darbesiyle gerçekleştirildi.

Devletin ürktüğü 'özyönetim'

1970'li yıllardaki 15-16 Haziran Direnişi işçilerin hak arama ve üretimden gelen güçlerini kullanma açısından değerlendirildiğinde en önemli örneklerden biri olurken, 15-16 Haziran Direnişi'nin yanı sıra işçilerin hak mücadelesinde "özyönetim" fikrinin işçi sınıfı tarihinde 20. yüzyıl boyunca farklı şekillerde varlığını sürdürdüğünü görmek mümkün. Kürdistan'da halkın özyönetim mücadelesi nedeniyle bugün devletin söyleminden dahi ürktüğü "özyönetim" direnişlerinin, "Üreten biz yöneten de biz olacağız" şiarıyla Osmanlı'dan bu yana işçilerin hak mücadelesi içerisinde önemli bir yere sahip olduğu görülüyor. Özyönetim günümüzde özellikle halk komiteleri ve yerel yönetim denemeleri biçiminde gündeme gelse de farklı tarihsel dönemlerde kapitalist üretime karşı gelişen mücadelelerde de farklı toplumsal üretim ilişkilerinin gündeme gelmesinde önemli rol oynuyor. Özellikle Türkiye işçi sınıfı tarihinde özyönetim açısından önemli pratikler de, 1900 ve 1923 Mürettipler grevi, 1969 Alpagut ve 1970 Günterm Isı direnişi olarak 15-16 Haziran 1970 büyük işçi direnişi öncesi karşımıza çıkıyor.

Basın emekçilerinin özyönetim direnişi

Ekonomik buhranın yaşandığı Abdülhamit döneminde yani 20. yüzyılın başlarında İstanbul'daki muhabirler, yazarlar, mürettipler gibi basın emekçileri, gazete ve yayın sahiplerine karşı kötü çalışma koşulları ve ücretlerin ödenmemesi nedeniyle greve gitti. Dizgi işçileri grevle sonuç alamayınca Abdülhamid'in baskıcı yönetimine rağmen 1901 yılı içerisinde matbaaya el koyarak Saadet adını verdikleri kendi gazetelerini çıkardı. 1923 yılında ise matbaalarda gazete, dergi, kitap vb. dizgisini yapan dizgi işçileri çalışma koşulları nedeniyle greve giderek kendi yönetimlerinde iki gazete çıkardı. Bunlardan biri, Dizgiciler Cemiyeti'nin gazetesi olan Haber gazetesiyken, ikincisi ise Adil ismiyle halk nezdinde yerini aldı. İşçiler, bu gazeteler aracılığıyla grev nedenlerini halka duyurmaya çalışırken, gazetenin basımı ve işyerinin yönetimi tümüyle grevci işçilerin elindeydi. Gazete patronları ise Tanin Matbaası'nda bastırılan Müşterek adında ortak bir gazete çıkararak grev kırıcılık rolünü üstlenirken, 12 Eylül 1923 sabahı işçiler Tanin Matbaası'nı bastı. Dizgicilerin özyönetimi, 20 Eylül 1923'te hükümetin aldığı önlemler sonucunda sona erdirildi.

Alpagut Linyit'te dönemin devrimi

Cumhuriyet döneminde ise işçilerin ilk özyönetim direnişi Çorum'da Alpagut Linyit İşletmeleri'nde ortaya çıktı. Çimento Sanayi ve bölgeye linyit kömürü üreten, Özel İdare'ye bağlı bu maden işletmesinde aylardır ücretleri ödenmeye işçiler bir dizi eylem ve grevin ardından 13 Haziran 1969 tarihinde işletmenin yönetimini ele geçirdi.

İşçilerin ilk işi kömür depolarında denetimi sağlayarak nöbet tutmak ve vardiyası gelenlerin ise ocaklara inerek üretimi sürdürmeleri olurken, diğer yandan ocakta özyönetim yapısını oluşturmak oldu. Özyönetimin temel organları, tüm işçilerin oluşturduğu genel işçi kurulu ile onların seçtiği işçi konseyi olarak belirlenirken, üretime katılan tüm işçiler seçtikleri işçi konseyi ile üretimi yönetmek, satışı düzenlemek ve kontrol etmek gibi yürütme işlerinin devamlılığını sağladı. Üretimden elde edilen net gelirin, nasıl bölüşüleceği de tüm işçiler arasında tartışılarak sonuçlandırılırken, madende üretimin artmasına paralel olarak iş güvenliği ve eşit işe eşit ücrette sağlanmış oldu. İşçiler ve işletme için her şey yolunda giderken 16 Temmuz 1969 akşamı, Ankara'dan getirilen Jandarma Birliği, işçilerin özyönetim direnişine saldırarak ocakları ve kuvvet santralini ele geçirdi. Devletin müdahalesi ile birlikte sendikalı olan ve başı çeken işçiler işten atılırken, sömürü çarkı madende yeniden egemen oldu.

15-16 Haziran'a giden yolda Günterm direnişi

9 Haziran 1970 günü ise Günterm Isı Sanayi Fabrikası'nda çalışan 80 işçi maaşlarını, kıdem tazminatlarını alamadıkları için greve başladı. Yaklaşık 40 gün sonra fabrikaya el koyan işçiler, üretimi ele alarak özyönetimi fabrikada örgütledi. İşçiler içerideki alacaklarını ve kıdem tazminatlarını karşılamak için üretime geçerken, Mart-Nisan alacaklarını karşılamak için üretimden gelen geliri oluşturdukları komiteler aracılığıyla paylaşarak karşıladı.

1980 Yeni Çeltek Direnişi

15-16 Haziran sürecinden sonra Türkiye işçi sınıfı tarihi açısından diğer önemli bir özyönetim deneyimi ise, 1980'de başlayıp 33 gün süren Yeni Çeltek Maden İşletmesi direnişi oldu. Bölgede kömür üretiminin en çok işe yaradığı alan şeker fabrikası iken, kömür üretimi büyük oranda şeker üretimine enerji sağlıyordu. Toplumsal muhalefetin önemli oranda güç kazandığı 1980 yılına gelindiğinde Yeni Çeltek Maden İşletmesi'nde işçilerle toplu sözleşme konusunda uzlaşma sağlanamazken, yönetim işçilerin uyuşmazlık karşısında aldığı grev kararını boşa çıkarmak amacıyla ocakları kapattığını açıkladı. İşçiler ise yaşanan durum üzerine örgütlenecek bir grevin yetersiz kalacağını öngörerek 26 Nisan 1980'de işletmeyi işgal etti. Üretimi sürdüren 890 işçi, 33 gün boyunca işçi özyönetimini hayata geçirirken, Maden İş Sendikası ile birlikte işçiler komitelerden oluşan bir işçi konseyiyle üretimi ve dağıtımı örgütledi.

Komiteler üzerinden hesapların şeffafça planlandığı bu özyönetim deneyimi, üretimden dağıtıma ve satışa doğru genişledikçe, işletmenin dışını da etkilerken, özyönetimin kendi kendini yönetme ve katılım pratiği genişledikçe de, toplumsal meşruiyeti dönem itibariyle bölgede giderek arttı. Özyönetimin son günlerinde ise, valilik ve bakanlık yetkilileri, işçi servis araçlarıyla kömür kamyonlarına el koyarak, işletmenin telefonlarını kesti. Bu durum, üretimin yavaşlamasına ve bunun yol açabileceği yangın ya da grizu patlaması tehlikesi nedeniyle iş güvenliği sorunlarına neden olurken, sendika bu yüzden 29 Mayıs'ta üretimi ve işyerini terk ederek, greve başladı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbe ile birlikte ise işçilerin direnişi tamamıyla sona erdi.

(cb/sç/rp)



Paylaş

EN ÇOK OKUNANLAR