Çözümle artan ekonomi notu, savaşta düşüyor!
DENİZ NAZLIM
ANKARA (DİHA) - Artarak devam eden politik riskler sonucu önemli kredi derecelendirme kuruluşları Türkiye’nin kredi notunu düşürmeye başladı. Bu durumun Türkiye’ye sıcak para girişi ve yatırımları durdurması, dış açığın büyümesi, borçlanmanın büyümesini de beraberinde getirmesi bekleniyor. Bugün Türkiye'nin kredi notunu düşüren ve Cumhurbaşkanı'nın hışmına uğrayan kuruluşların çoğu çözüm sürecinin başlangıcında Türkiye'nin kredi notunu artırarak dünya ekonomisine rapor etmişti.
Türkiye ekonomisi son günlerde dünyanın önde gelen üç kredi derecelendirme kuruluşu tarafından incelemeye alındı. Standard&Poor’s (S&P), Fitch ve Moody’s adlı üç önemli kredi derecelendirme kuruluşu müşterilerine ve yatırımcılara hangi ülkelerin yatırım konusunda uygun olup olmadığı ve koşullarını bildirmekle yükümlü. Uzun zamandır politik risklerin olduğu ve özel sektör yatırımlarının gittikçe azaldığı Türkiye ekonomisi 20 Temmuz günü S&P’nin kredi notunu düşürmesiyle karşı karşıya kaldı. S&P, zaten yatırım yapılamaz bir ülke olarak derecelendirdiği Türkiye’yi, darbe girişimi ardından bir kademe daha aşağıya çekerek, BB+'dan BB'ye düşürdü ve gerekçe olarak darbe girişimi ve artan siyasi belirsizliği gösterdi.
Dahası Fitch ve Moody’s de Türkiye için bekleme kararı aldı. Türkiye’yle anlaşması olan ve S&P kadar rahat not açıklaması yapamayan iki kurumun darbe, OHAL, Kürt sorunu, siyasi belirsizlik ve iç savaş koşullarında Türkiye’yi hala yatırım yapılabilir bir ülke olarak görmeleri sadece eleştirel iktisatçılar değil anaakım iktisatçılar tarafından da beklenmiyor. Kredi notunun düşmesi, dış yatırım ve dış borca bağımlı olan Türkiye ekonomisine ciddi zararlar vermesi bekleniyor.
Notlar düştü kriz ardından geldi
Türkiye, derecelendirme kurumlarıyla 1989 yılından sonra Türkiye’ye yabancı sermaye girişinin hiç olmadığı kadar atması ve Türkiye’nin de borçlanmasıyla başladı. Türkiye’nin reytinge tabi tutulması talebi 1989 yılı sonlarında S&P ve Moody’s’den geldi. İlk notu “BBB” olarak S&P verdi. Nota göre Türkiye yatırım konusunda “spekülatif seviyede” tutulmuştu. Moody’s Türkiye’ye ilk kez 5 Mayıs 1992 tarihinde “yatırım yapılabilir” notu vermişti.
Türkiye ekonomisi için en kritik süreç 1994 yılının Ocak ayında yaşandı. Moody’s Türkiye’nin derecelendirme notunu “Ba1” ile spekülatif dereceye indirdi. S&P ise Türkiye’nin notunu 14 Ocak 1994 tarihinde “BBB-“ye çekti. Bir hafta sonra 23 Ocak günü Türkiye’de yurtdışından sıcak para girişi, yurt içi döviz talebinin artması ve hızlı devalüasyon sonucu ekonomik kriz meydana geldi.
Daha sonra 94 yılının Mart ayında S&P Türkiye notunu “BB” olarak daha da düşürdü ve piyasalar olumsuz etkilendi. Nisan ve Haziran aylarında da Moody’s Türkiye’nin notunu iki kez incelemeye aldı ve “Ba3”e düşürdü. Ünlü 5 Nisan kararları açıklansa da S&P, Nisan ayında notunu bir kademe daha aşağıya “B+” ya düşürdü. Fitch ise 94 yılının Ağustos ayında “B” olarak belirlemişti.
Yatırımları bıçakla keser gibi düşüyor
Türkiye her ne kadar 1994 yılındaki ekonomik koşullarından daha üstün, bankacılık sektörü daha güçlü hale gelse de, 2016 yılındaki not düşürme tehlikelerini yok etmiyor. Not düşürümü beraberinde yatırımların bıçak gibi kesilmesini, yabancı sermayenin ülkeye girmemesi ve ucuz dış fon bulunmamasını beraberinde getiriyor. Türkiye, “Siyasi istikrarsızlık”, “büyüme, enflasyon, cari açık ve işsizliğin kötüye gidişi”, “gelir düzeyinin düşüklüğü”. “yolsuzluk iddiaları”, “ekonominin dış finansmana olan bağımlılığı” ve “parasının değer kaybetmesi” gerekçeleriyle “Kırılgan Beşli” ekonomisi arasında bulunuyor.
Ekonomi dış borca bağımlı
Türkiye’nin Haziran ayı itibariyle 411 milyar dolar dış borcu bulunuyor. Yani dolar hızla artarken Türkiye’nin dış borcu da katlanmaya devam ediyor. Cari açık ise 29,5 milyar dolar olarak açıklandı. Büyüme hızının ise geçmiş yıllara göre önemli oranda düşmesi bekleniyor. Türkiye'nin bir yıl içinde borçlanma ve cari açık gibi nedenlerle 200 milyar dolarlık bir finansmana ihtiyacı olduğu biliniyor. Bu da kırılgan ekonomiye işaret ediyor. Türkiye olanı tüketerek büyüyen ve dış borca bağımlı olan ekonomisinin sürdürülebilir olmadığı belirtiliyor. Bu koşul ve yapıda kredi derece kuruluşlarının not düşürmesinin getireceği olumsuzluklar ve yol açacağı sonuçlar şöyle sıralanabilir:
* Dış yatırmalar durma noktasına gelecek.
* Türkiye’nin dış piyasadan ucuz fon bulması çok zorlaşacak. Böylelikle Merkez Bankası ve özel sektörün yüklü miktardaki borçlarının ödenmesi zorlaşacak.
* Yabancı sermayenin ülkeye girmesinin yavaşlaması TL’nin değer kaybetmesine neden olacak.
* İthalat pahalılaşacak ve bütçe açığı oluşmaya başlayacak.
* Türkiye ya yüksek faizli borç alıp bedelini ödeyecek ya da iç piyasadan borçlanacak. İç piyasadan borçlanma faizlerin artmasına neden olacak. Faizlerin artması Türkiye’den yabancı sermaye çıkışını hızlandıracak.
* Yabancı sermayenin çıkması dövizi yükseltecek ve zaten borçları kapatamayan Türkiye’nin borçları katlanmaya devam edecek.
* Cari açık artacak, enflasyon yükselecek, şirketler iflaslarını isteyecek, işsizlik oranı artacak ve hayat pahalılaşacak.
Büyüme ve insan-doğa tahribatı
Kredi notlarının düşmesi ve yatırımların durması Türkiye’nin karşısına iktisatta “Borçlarla ayakta duruyorsan her yıl ciddi bir büyüme oranı yakalamalısın” savını getirecek. Öyle ki Türkiye uzun zamandır sanayi yatırımlarıyla büyümüyor. İnşaat, enerji ve maden sektöründe ekonomiyi ayakta tutuyor. Tam da sermayenin mutlak egemenliğini ön gören neo-liberal politikaların gelişmemiş ülkelerde öngördüğü işliyor. Zaten son dönemlerin milyarderlerinin 301 işçinin yaşamını yok eden Soma Holding ya da milyonlarca yıllık doğayı yok eden Cengiz Holding olması bu durumu gösteriyor. Tüm olumsuz koşulların içinde şekillenen Türkiye ekonomisinin büyümesi sonuç olarak insan yaşamı ve doğa tahribatına dayanıyor.
Kürtlerin çözümü ‘dur’ diyebilecek
Türkiye ekonomisine dair çizilen tüm olumsuz tablo ve insan-doğa yaşamının tehdit eden niteliğinin kökeninde politik riskler ve insanı değil de kârı merkeze koyan anti demokratik anlayış ve uygulamalar yer alıyor. Türkiye’deki tüm sorunlar ve çözümleri asırlık Kürt realitesine dayanıyor.
Örneğin S&P, 24 Temmuz 2015 yılında başlayan çatışmaların yol açtığı darbe girişimi sonrası düşürdü. Fakat S&P, PKK Lideri Abdullah Öcalan tarafından kaleme alınan manifestonun 21 Mart 2013 tarihinde kamuoyuna duyurulması ardından 6 gün sonra Türkiye’nin kredini notunu uzun bir aradan sonra yükseltmişti. S&P bu duruma gerekçe olarak da “çözüm sürecini” sunmuştu.
S&P’nin 2013 ve 2016 yıllarındaki tutumuna bakıldığında da “iç çatışma”, “darbe girişimi”, “siyasi belirsizlik” gibi ekonomiyi çıkmaza sokan ve faturasını halka ödeten tüm politik riskler, temelde Kürt sorunun demokratik bir zeminde çözülmemesinden kaynaklanıyor.
Öyle görülüyor ki Kürt sorunun çözümü, insanı merkeze koyan ve ekolojik bir yaşamı ön gören demokratik sistemi, Türkiye’nin siyasi yapısını kökten değiştirecekken aynı zamanda insan ve doğa yaşamını yok ederek ayakta duran Türkiye’nin ekonomik modeline de “dur” diyebilecek ve faturanın halka kesilmesini önleyebilecek.
(kk/eb)