Aşk ile yola koyulup, tutkuyla hakikati aradı
HABER MERKEZİ (DİHA) - Şengal'e saldıran DAİŞ çetelerinin ardından yöneldiği Maxmur Kampı'nda, 2014 yılının 8 Ağustos günü yaşamını yitiren Leyla Yıldıztan (Deniz Fırat), "Ben ve diğer kadınlar bize yazılan alın yazısını beğenmediğimiz için yüreğimizdeki aşk ile bu koylarda kaldık" diyebilen bir gerilla olmanın yanında mesleğine tutkuyla aşık bir gazeteciydi. Tarihe damga vurmuş öncüllerinden devraldığı bilinç ve tutkuyla yüzünü hakikate çeviren Deniz, koşarak kat ettiği yolda gözlerini yumsa da kalemi ve fotoğraf makinesi bugün hala kardeşi Beritan'ın elinde.
"…Koyların seslerini dinlediniz mi hiç? Bugün dağlarda bir gerilla gibi kadın özgürlük hareketinin yüzlerini arıyorum. Dağların güzelliği yerini kadının güzelliğine bırakmış. Her kadının farklı hikâyesi tarih yazıyor. Kadın gerillalar ufuklarda yeni hayatlar temenni ediyor. Bu temennileri kendi yolları için saklıyorlar. Bêrîtan'ın izindekilerin temennileri gibi… Bu koylarda onların sesini arıyorum, Bêritan'ın yolundan gidenleri… Ben ve diğer kadınlar bize yazılan alın yazısını beğenmediğimiz için yüreğimizdeki aşk ile bu koylarda kaldık" diye yazacaktı yıllar sonra katıldığı PKK saflarında hiç okula gitmemesine rağmen.
Acı, zulüm ve sürgün ile erkenden tanıştı
Devlet zulmünden dolayı yaşadıkları Van'ın Çaldıran ilçesinden 1991 yılında önce İran'a oradan da Güney Kürdistan'a göçmek zorunda kalan bir ailenin çocuğu olan Leyla Yıldıztan, zulüm ve sürgün ile erkenden tanışmıştı.
Annesini henüz 4 yaşında iken kaybeden Leyla, devlet tarafından aranmaya başlanan babası ve 4 kardeşiyle birlikte düştükleri göç yollarında Maxmur Kampı'na ulaştı. Ama burası o ve kardeşleri için sadece bir durak oldu. Yer aldığı PKK saflarında artık Deniz Fırat adını alan Leyla, basın faaliyetlerinde yer alırken 8 Ağustos 2014 tarihinde DAİŞ çetelerinin Maxmur Kampı'na yönelik gerçekleştirdiği saldırıda yaşamını yitirdi. 5 gün öncesinde Şengal'e saldıran çeteler, burada tam anlamıyla bir soykırıma girişmiş, ardında da yeni bir katliama yol açmak üzere Maxmur'a yönelmişti. Deniz de o günlerde yaşananları dünyaya duyuran birkaç gazeteciden biriydi.
15 yıl arayla kardeşiyle aynı gün toprağa düştü
Deniz'in yaşamını yitirdiği gün, birlikte katıldıkları PKK saflarında 1999 yılında hayatını kaybeden kardeşi Şükran (Sarya) ile aynı gündü…
Ablaları Ayfer'in (Binêvş) ardından Deniz de, kardeşi Şükran (Sarya) ile birlikte 15 Ağustos 1992 tarihinde PKK'ye katıldı. 1997 yılında Zap'ta çıkan çatışmada ablası Ayfer'i kaybeden Deniz Fırat, 8 Ağustos 1999 tarihinde ise Metina bölgesinde çıkan çatışmada diğer ablası Şükran'ı kaybetti. Aynı dönemde PKK saflarına katılan kardeşi Horya ise yaşamını yitiren ablası Ayfer'in kod adı olan "Binevş"'i aldı.
Diğer kardeşi gibi, adımlarını takip ettikleri Beritan için "Ben ve diğer kadınlar bize yazılan alın yazısını beğenmediğimiz için yüreğimizdeki aşk ile bu koylarda kaldık" diyebilen bir gerilla olan Deniz, aynı zamanda öncülleri olan Kürt kadın gazetecilerden mücadele bayrağını devralmış mesleğine tutkuyla aşık bir gazeteci oldu, hakikatin peşinde koştu.
Adına her yıl şiir ve öykü yarışması düzenleniyor
Mezarı bugün Wan'ın Çaldıran ilçesine bağlı doğduğu Hangedik (Xecexatun) Mahallesi mezarlığında olan Deniz için, yaşamını yitirdiği Maxmur Kampı'nda kalan gençler tarafından her yıl "Şehit Deniz Fırat Şiir ve Öykü Yarışması" düzenleniyor.
Deniz'in kalemi ve fotoğraf makinesi ise bugün yüzlerce devrimci kadın gazetecinin elinde. Onlardan biri de ablasının hayatını kaybetmesi sonrası onun yerini alan kardeşi Beritan. Güney Kürdistan'da tiyatro ve sinema ile meşgul iken, kimlik çıkarmak üzere Türkiye'ye gelen Beritan, işlemlerinin planladığından uzun sürmesi nedeniyle yeniden Maxmur'a dönemeden Deniz'in şahadet haberini aldı.
Kalemi ve kamerasının hakikatin hizmetine sunan ablasının yolundan yürümek amacıyla da Deniz'in şahadeti sonrası gazeteci olmaya karar verip, DİHA'da çalışmaya başladı.
Deniz'in başarılı gazetecilik pratiği nedeniyle ona layık olup, olamayacağı konusunda ilk başlarda çok kaygı ve korku duysa da çok kısa sürede gelişti. Öyle ki o da tıpkı Deniz gibi, bu kez sınırın bu tarafında Cizîrê'de haftalarca süren soykırım saldırılarına tanıklık edip, yaşananları dünyaya duyurdu.
(öç)