İktidarın Moody's spekülasyonu
DENİZ NAZLIM
ANKARA (DİHA) - Moody's'in aldığı not indirimi kararının gerekçeleri ile Türkiye ekonomisinin verilerine bakıldığında, Moody's'i spekülasyon yapmakla suçlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve damadı Bakan Albayrak'ın aslında "spekülasyon" yaptığı görülüyor.
Dünyanın önde gelen üç derecelendirme kuruluşundan biri olan Moody's, geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin kredi notunu dış finansman zorunlulukları ve zayıflayan ekonomik durum gerekçesiyle "çöp" seviyesine, yani "yatırım yapılamaz" durumuna düşürdü. Diğer iki kuruluştan Standard&Poors's darbe girişimi sonrası Türkiye'nin kredi notunu "çöp" seviyesinde indirmişti. Fitch ise hala Türkiye'yi "yatırım yapılabilir" seviyede tutuyor.
İki derecelendirme kuruluşunun notunu "çöp" seviyesine indirdiği ülkelere, yatırım girişimi sermayede ciddi kaygılara neden oluyor.
İktidardan spekülasyon yanıtı
Moody's, Türkiye'ye dair aldığı bu kararında 3 temel gerekçe sundu. "Dış finansman ihtiyacına bağlı risklerin artması", borçlanma temellerinden "büyümenin yavaşlaması" ve "kurumsal yapıdaki zayıflama" şeklinde sıraladı.
Siyasi iktidar ise, "spekülasyon" tepkisiyle Moody's'in not indirimi kararının siyasi olduğunu savunuyor.
Veriler 'spekülasyon' demiyor!
Ancak içerisinde bulunulan ekonomik tablo, not indirimi gerekçelerini doğruluyor. Türkiye'nin şu anda 416 milyar dolar dış borcu bulunuyor. Borcun 200 milyar dolar kadarı özel sektöre ait. Asıl sorun ise özel sektörün 200 milyar dolardan yaklaşık 170 milyar doları 1 yıl içinde bulması gerekiyor.
15 Temmuz darbe girişimi, OHAL ve hem dışta hem de içte Kürtlere yönelik çatışma siyaseti ise Türkiye'deki ciddi politik riskler. Artan politik risk nedeniyle borçlarını çevirmesi için Türkiye'ye girmesi gereken yabancı sermaye tedirgin davranıyor. Böylelikle 170 milyar doların bulunması riski de artıyor.
Moody's gerekçesinde açıktan darbe girişimi ve OHAL kararanı ifade etmese de, S&P 20 Temmuz'da yaptığı not indirimi gerekçesinde, darbe girişimi sonrası Türkiye'nin borçlarını çevirme kapasitesinin azaldığına işaret etmişti.
Moody's'in, büyümeye ilişkin gerekçesini de veriler doğruluyor. Türkiye 2010 yılında yüzde 9,2, 2011 yılında yüzde 8,8, 2012 yılında yüzde 2,1, 2013 yılında 4,2 2014 yılında yüzde 3,0 2015 yılında yüzde 4 ve 2016 yılının ilk 6 ayında yüzde 3,9 büyüdü. Verilere bakıldığında Türkiye'nin potansiyel büyümesi yüzde 5 olarak görülüyor. Yılın ilk çeyreğinde yüzde 3,1 büyüyen ekonominin, üçüncü çeyrekte bu rakamın altında kalacağı belirtiliyor. Ayrıca, Türkiye ekonomisi yapısı gereği yatırım üzerinden değil iç tüketim ve kamu harcamaları üzerinden söz konusu rakamlara ulaşıyor.
Moody's, hem artış halinde olan borç stoklarını çevirme riski yükselen hem de buna bağlı olarak büyümesi yavaşlayan Türkiye'nin turizm gelirlerine de işaret ediyor. Darbenin yaşandığı Temmuz ayında 2015 yılının aynı ayına göre yabancı turist sayısındaki geliş yüzde 36,7 azaldı. 90'lı yıllardan buna yana en sert düşüşü yaşayan Türkiye'nin turizm gelirinin büyük çoğunluğu sağlayan Rus turist sayısı ise yüzde 93 azaldı.
TÜİK verilerine göre de turizm geliri, Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında yüzde 35,6 azaldı.
Sermayenin hukuk güvenliği kaygısı
Moody's bir başka gerekçesi olan ve borçlanmanın temellerinden kurumsal yapıda ortaya çıkan zayıflama doğruluyor. Küresel Rekabet Endeksi'ne bakıldığında Türkiye, 2014-2015 yılında 45'inci sıradayken, 2016 yılında 51'inci sıraya, kurumsal sağlamlılıkta ise 64'inci sıradan 75'inci sıraya gerilediği görülüyor. Eleştirel iktisatçılar, Moody's "kurumsal yapıdaki zayıflık" gerekçesinin Merkez Bankası'nın özerkliğini kaybetmesi, hazineye müdahale, yargı ve parlamentonun işlevsiz bırakılması olduğunu kanısında.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Merkez Bankası'na yönelik "faiz indirimi" baskısı da bu duruma örnek gösteriliyor. Oysa dış borç çevirmesinin arttığı dönemlerde "sermayenin girişi için faizlerin yükseltilmesi" gerektiğini savunuluyor. Ancak Erdoğan ise, Moody's'in not indirimine ilişkin verdiği bir röportajda, ana akım iktisat kurallarına aykırı olarak, "Daha düşük faizlerin, daha düşük enflasyon getireceği" önermesini yenilemişti.
Öte yandan Moody's gibi kurumların "kurumsal zayıflıktan" kastının "insani gelişme" ve "demokrasi" kaygıları değil "sermaye için hukuk güvenliği" olduğu belirtiliyor. Darbe girişiminin ardından cemaatle bağlantılı olduğu iddia edilen şirketlere ve sermayeye yönelik operasyon ve kayyım atamalarında milyarca TL'nin el değiştirdiği, birçoğunun TMSF'ye aktarıldığı biliniyor. "Sermayemi getireceğim, kârımı alıp gideceğim" şeklinde hareket eden dış sermayenin, hukukun KHK'ler ile yok edildiği bir dönemde, sermaye ve karını korunma kaygısı artıyor.
Vız gelip tırıs gitmeyecek!
Moody's'in not düşürümü için Cumhurbaşkanı Erdoğan "dikkate almıyorum" derken, Enerji Bakanı damat Berat Albayrak ise, "vız gelir tırıs gider" açıklamasında bulundu.
Erdoğan ve damadı Albayrak ile AKP hükümetinin ekonomideki sorunları gizleme çabasına karşın piyasa kuralları gereği, iki derecelendirme kuruluşu tarafından notu düşürülen Türkiye'de sermaye çıkışı hızlanacak, büyük fonlar yatırım için düşünecek, buna bağlı olarak kur yükselecek ve üretim, ihracat üzerinde olumsuz etki yaratacak.
Moody's not artırması ardından gelen ilk Pazartesi günü yaşananlar ise önümüzdeki süreçte yaşanacak olumsuzlara dair tabloyu açıklıyor:
* Karar öncesi Cuma günü akşam saatlerinde 2.95 TL dolayında işlem gören dolar, yeni haftaya 2.98 liranın üzerinde başladı. TL, en fazla para kaybeden birim oldu.
* Borsa İstanbul Bankacılık Sektörü Endeksi yüzde 6 gerileyerek 18 Temmuz'dan bu yana en sert kaybı yaşadı.
* Türkiye 10 yıl vadeli hazine tahvilinin faizi 32 baz puan yükselerek gelişen piyasa benzerleri arasında en fazla artışı kaydetti.
Böyle bir tablo karşısında eleştiriler iktisatçılar, Fitch'in de not indirimi yapması halinde olumsuz sürecin durdurulamaz bir noktaya geleceği uyarısında buluyor.
(kk/öç)